“Kendi özgeçmişimi buraya koymak yerine (hani iş başvurularında kullanılan saçma sapan ve ruhsuz formatlar vardır ya) beni tanıyan bir kaç arkadaş kendi cümleleriyle BENİM ÖZGEÇMİŞİMİ sizin için yazsınlar istedim. Noktasına ve virgülüne dokunmadan.”
Gürültülü ve Karmaşık Can,
Bizim ofise sesli bir şekilde girip çıkan bu adam kim acaba? Her zaman geldiğini belli etmek zorunda mı? Can'la ilgili ilk hatırladıklarım bunlar. Geldiğinde her zaman kendini belli eder derken aslında şunu söylemek istiyorum; ofisin kapısından girdiği anda yüksek sesle konuşmaya başlar ve bir daha da susmaz. Ayrıca kocaman bir sesle güler ve kendisinden hiç beklenmeyecek kadar hareketlidir. Ancak asıl onunla çalışmaya başladıktan sonra anladım ki, benim için Can Bey'di. Kafası her zaman karışık, bazen sesli düşünen, ilgisiz şeyleri birbiri ile ilişkilendirmeye çalışan Can böyle patırtılıydı işte ofiste. Yönetici olarak ise çalışanını yönlendiren, arkadaş gibi görünen ama gerektiğinde de müdürlüğünü göstermekten çekinmeyen kişidir. Takımdaş olduğunuzu her zaman hatırlatan, bir işi yapamadığınızda ise o iş için size fırça atan, kişiliğinize saldırmayan yöneticidir. Kurallara aldırmaz, hatta size kurallara uymamamın yollarını gösterir, sonra da zorlar. Arkadaş olarak ise Can iyidir, eğlendirir. Ama hala anlayamadığım bir şey var bu adamda; Can Çavuşoğlu bir entelektüel mi yoksa tam tersi mi? Yazdıklarım biraz karmaşık oldu aynı Can gibi. Napim?
Didem
Can Çavuşoğlu…
İşi ile gönül bağı kurmuş ve evlenmiş olan Can Çavuşoğlu‘nun hayatının merkez noktalarından birini işi teşkil eder. Kendini kabul ettirme ve istediğini elde etme kriterlerinin başında çok çalışma felsefesi gelmektedir.
Farklı bilgi ve beceri gerektiren birçok konu ya da işi aynı anda yapabilen nadir insanlardandır.
Gerçek bir vefa duygusuna sahip (sevdiği ve değer verdikleri için), macera ile kendini besleyen ve yenileyen, gerek iş gerekse özel hayatında akılcı ve hızlı hareket edebilen biridir.
Bizim güldüğümüze ağlayabilen veya tam tersi bizim ağladığımıza gülebilecek farklı bir yaşam zenginliğine sahiptir.
İnsanları iyi etüt eder ve nabızlarını çok iyi tutar. Sürpriz yapmaya bayılır. Tabi karşısındakini memnun ve mutlu edecek sürprizlerdir bunlar. Nerde, ne zaman, nasıl bir sürprizle sizi şaşırtacağını ya da mutlu edeceğini anlamanız inanın çok zordur.
Folk ve tasavvuf musikisine bayılan, hayvanları ve doğayı çok seven, kendisi ile barışık, statüko ve toplumun beklentilerinin dışında bir hayat çizgisi olan, kendini hep yenileyebilen uluslararası bir kişiliktir…
Hakan
Can'ım,
Hayatımın en dramatik dönemi kız kardeşim Tamay’ın 1986’da ölümüydü. Tamay 1974’te doğduğunda ben 6 yaşındaydım. Kapı komşumuz Can’da 4-5 yaşlarındaydı. O yıllarda Ataköy’deki evlerimizin arka bahçesinde Can ve ben annelerimizin ilgisizliğinden kaçıp kedilerle, köpeklerle, karıncalarla, çekirgelerle oynamaya çalışır ve çoğunlukla da aklımıza gelen deneyleri yapardık. Diğer çocuklar ise futbol, saklambaç oynar ve bizi de pek aralarına almazlardı… Bir keresinde komşulardan birinin biz sokağa çıktık diye kendi çocuğunu eve korkuyla çağırdığını duymuştum. Annelerimiz bile ufak tefek konularda karşılıklı suçlamalarda bulunurdu… Senin oğlun yüzünden benim oğlum böyle... Hayatımız bundan sonra da normal olamadı. Can ve ben yıllar sonra bu farklılığın nedenlerini anlayacaktık. Can’a Bi-Polar bana ise Dikkat Eksikliği teşhisi 40’lı yaşlarımızdan sonra konabildi. İkimizin de hayatta karşılaştığı sorunlara ve darbelere karşı ayakta durması ancak zekâmızın ortalamanın üstünde olması ile mümkün olabilmişti. Farklılığımız daha erken gözlemlenmiş olsaydı ikimiz de geldiğimiz yerlerin çok daha ötesinde olabilirdik… Kim bilir?
Şu an geldiğimiz nokta ise hiç de kolay olmadı. Hayatımın ikinci en acı günü de Can’ı bundan birkaç sene önce ziyaretimden sonra oldu. Çocukluğumu ve kardeşimin hayatta olduğu o güzel anılara şahitlik etmiş olan Can tedavi oluyordu. Benden içecek su istemiş ve çıkıp taşıyabileceğim kadar su alıp dönmüştüm. Yol boyunca çaresizlikten hıçkıra hıçkıra ağladım.
Normal insanların bile eşit muamele görmediği Türkiye’de başkalarının göremediklerini gören bizim gibi insanların iş hayatında da yeri zordu. Kendi şahsi egolarını ve çıkarlarını kolektif çıkarın üstünde tutan ve kendilerinden daha fazla problem çözme yeteneğine sahip insanlara eziyet eden yöneticiler arasında 40 senemizi harcadık. Türkiye’deki eğitim sisteminin diplomalı cahiller yetiştirdiğini de dikkate almak gerekir.
Hayat bizim için kolay olabilecekken maalesef çok daha zor oldu. Kendi hayatımızı rahatlatacak çözümlere ancak 40 yaşından sonra ulaşabildik. Can, ABD’de başarılı bir iş adamı oldu, ben de Abu Dhabi’de.
Bu kitabı okuyanların kendi özelliklerini ve eksiklerini daha erken yaşlarda keşfetmeleri ve öncelikle kendilerine dürüst olmaları dileğiyle çok sevdiğim Can’ıma hayatı boyunca mutluluklar dilerim.
Sevgiler,
KUntay
Canım Dayıma;Canım güzeldir,Canım yakışıklıdır,Canım süper güler,Canım iş bitiricidir,Canım çok titizdir,Canım lezzetli yemekler yapar,Canım bol kitap okur,Canım dövme yaptırmayı sever,Canım süslüdür,Canım güzel müzik dinler,Canım ailesine çok düşkündür,Canım alışverişi sever,Canım güzel çiğköfte yapar,Canım genç dayılardandır,Canım dinler,Canım etrafına yardım eder,Canım Türk kahvesini sever,Bende onuİyi ki hayatımızdasınSeni çok seven yeğenin Selin
Bizim Can'la ne işimiz var?
Şimdi bu uçukla Can'ın ne arkadaşlığı olabilir diyeceksiniz ama emin olun, bunu bir kaç kere kendinize sorun!
Durun bir dakika, karamsarlık diye bir şey yok artık bizim hayatlarımızda.. İşte karamsarlık kelimesine girmişken tam da biz o karamsarlık ve keşmekeşlerin içinde tanıştık Can'la... Gerçi benim durumum ondan biraz daha ileride, delirme seviyesindeydi ama Can abiyle süper bir ay geçirdik... İlk gördüğümde burada yaşamadığının ne kadar belli olduğunu çözmüştüm... Kolundaki Made in Tatvan yazısını Taivan okuyunca başlamıştı muhabbetimiz... Asya'yı sevdiğimi söylemiştim, o da bana üniversitede çalıştığını anlatmıştı... Tatvan yazısını da zaten dikkatle o zaman okumuştum kolunda... Beraber kaldığımız bir ay boyunca aynı odada ve gece muhabbetleri ile süper bir insandı... Hey, bu arada ben eşcinsel falan değilim, odada bizden başka 2 kişi daha vardı, biz bir topluluktuk :) Toplu arkadaşlıklar her zaman iyidir :))
Can abiyle vakit geçiren bir insansanız eğer onun her gün farklı evrensel bir düşüncesinin olduğunu fark edebilirsiniz. Her türlü muhabbetinizi bazen bir psikolog bazen de üniversitede ders veren bir profesör olarak dinlediğini, kendindeki çözüm yollarını anlattığını düşünürsünüz... Bazen gay olduğunu bile düşünebilirsiniz ama ciddi anlamda baktığınızda Can'ın dünyadaki birçok insanın düşüncelerini barındırdığını fark edersiniz... Bazen ne istediğini bilmeyen ama aslında bir şeyi istemiyorken bile istemediği şey her neyse, ona karşı çok kararlı olduğunu görebilirsiniz... Can abi benden kendisini anlatmamı istediğinde aslında “evet” derken nasıl yazacağım diye düşünmüştüm... Narsis, kendine âşık, filozof, iyi bir abi yaa... Bir de yazarlığı çıktı başımıza...
Abi evdeki tuvaletin deliği bile gerçekten ayna mı kaplı? Ciddi misin? Bak, kaç gündür kafama takılıyor sana soramadım en sonunda kırdım zincirimi... Buradan sordum... Atış serbest abi, nediim...
Abi ben yazdım yazıcamı, Melih'i benden uzak tut :))
Sevgilerimle...
Es selamünaleyküm...
Serhat